7 Temmuz 2016 Perşembe

Bir Gecelik Sonsuzluk - Maureen Child | Aşk Ruleti - Cat Schield || Harlequin - Desire Serisi

                                                            Bir Gecelik Sonsuzluk
                                                     Maureen Child

                                                              Aşk Ruleti
                                                           Cat Schield



Tür: Romantik
Basım: Haziran 2013
Sayfa Sayısı: 224
Yayın Evi: Harlequin








Arka Kapak Yazısı

MAUREEN CHILD
Bir Gecelik Sonsuzluk

Rick Pruitt, çocuk yaşlardan beri sadec Sadie Price'a pilatonik olarak aşıktı. Bir gece tüm kurallara karşı gelerek, Rick'le Sadie ateşli bir gece geçirmişlerdi. Yıllar sonra bile ikisinin de yüreğinde o gecenin anısı saklı kalmıştı. Ve tabii bir de... Sadie'nin o büyük sırrı.
Üç yıl sonra tekrar karşılaştıklarında, ikisi de artık çocuk değildi. Sadie'nin, Rick'den gizlediği büyük sırrı onları hiç ummadıkları bir sona doğru sürüklemeye başlayacaktı.


CAT SCHIELD
Aşk Ruleti

Ünlü iş adamı Sebastian Case, asistanı Missy Ward'a her şeyiyle güveniyordu. Las Vegas'a geldiklerinden beri Missy adeta evrim gererek başka bir kadına; daha çekici, daha zeki ve çok daha yakıcı bir kadına; dönüşmüştü. Şimdi de istifa ediyordu ve Sebastian onu yanında tutmak için her şeyi yapabilirdi, önerdiği delice bahsi kabul etmek de dâhil... Rulet çemberinin tek bir dönüşü kaderlerini belirleyecekti.




Şimdi gelelim benim yorumuma...

     Öncelikle ben okurken önce Aşk Ruletini okuyup sonra Bir Gecelik Sonsuzluğu okudum. Ayrıca romanlar kısa olduğu için yorumumda kısa olacak. Şunu söyleyeyim. Aşk Ruleti hoştu ama Bir Gecelik Sonsuzluk... Bilmiyorum. Yani çok hoşuma gitti bayıldım diyemiyeciğim...

Konuları şu şekilde:

   Birinci olarak; Bir Gecelik Sonsuzluk da Sadie ve Rick birgece beraber oluyorlar ve ertesi gün herkes kendi hayatına geri dönüyor. Ancak o gece daima hatırlanır cinsten. Sonra Sadie o gecenin hatırası olarak hamile kalıyor. Sonra aradan üç yıl geçiyor da sonra tekrar karşılaşıyorlar da falan da filan da yani. Şimdi olan hakkını da yemek istemiyorum kitabın. Bazı kısımları gerçekten keyif vericiydi -özellikle Saide ve Rick'in atışmaları, inatlıkları- ama okunmasa da olur yani. Çok daha iyi kitaplar olduğuna inanıyorum.

   İkinci olarak da; Aşk Ruleti. Bu seferde olay güven problemi yaşayan bir adam üzerinde. Olayın anlatılacak bir tarafı yok aslında. Olayın bir kısmı Las Vegas da geçiyor.  Ayrıca Vegas için ne denir? Vegas da olan Vegas da kalır bebeğim. Neyse. Bu kitap güzeldi. Böyle bir saat kafa dinlemek için okunur bir kitap. -Zaten sayfa sayıları 112'yi geçmediğinden 1 saatte rahatlıkla okursunuz.- Sevmediğim tek kısım bir olayın neticesinde Sebastian'ın, Missy'e davranış şekliydi. Sevmemekten çok aşırı saçma geldi. "Bu kadar tepki ne mana?" dedim yani. Gene de Bir Gecelik Sonsuzluğa göre daha hoş bir kitaptı.




Neyse neyse... Alıntı kısmına geçelim biz en iyisi.

  Bir Gecelik Sonsuzluk

"Bir türlü pes etmiyorsun değil mi?"
"Ben bir bahriyeliyim tatlık. Asla teslim olmayız biz."
"Tanrım, niye bu kadar inatçısın?"
"İstediğim bir şeyi gördüğüm zaman gidip onu alırım."
"Neden ben?"
"Oh, kendine şöyle bir baksana, çok güzelsin, zekisin, çok seksisin ve oh, evet, çocuklarımın annesisin."
----------
"Aman Tanrım, çok güzelsin." dedi Rick.
Sadie kızardı. "Evet, çünkü bu sezon gözü yaşlı kızlar çok moda."



Son olarak da puan durumu

Vikitap Puanı: 7/10
Goodreads Puanı: 3.56/5


Vee benim puanım: 3/5

27 Haziran 2016 Pazartesi

The Master's Sun | Dizi İnceleme ve Yorum






Dizinin Adı: The Master's Sun
Tür: Fantastik, Korku, Romantik Komedi
Yönetmen: Jin Hyeok
Bölüm Sayısı: 16
Yayın Tarihi: 07.08.2013










Dizinin Konusu:
Dizi Tae Gong-Sil adından hayaletleri görebilen bir kadının etrafını konu alıyor. Lise hayatında oldukça başarılı, popüler bir kız. Ta kii o malum kazaya kadar. Ondan sonra ise hayatı değişmiş. Tea Gong-Sil kasvetli bir kişiliğe sahip olan bir kadın. Bunun da çok iyi bir nedeni var. Etrafındaki hayaletleri görebiliyor. Hatta görmekle de kalmayıp bu hayaletlerin onu rahatsız etmelerine bile engel olamıyor. 
Bir diğer karakterimiz ise Joo Joong-Won. Kendisi bir alışveriş merkezinin başkanı. Hırs ile dolu bir adam. Onun için herşeyin hesabı para ile yapılabilir. Bir gece Tae Gong-Sil ile karşılaşıyor. Ve tüm hayatı değişiyor.

Bunun asıl nedeni de Joong-Won, Tae Gong-Sil için bir sığınak. Yani Gong-Sil ona ufacık bile dokunsa etrafındaki tüm hayaletler kayboluyor. Eee bu nedenle de onun vazgeçilmezi.



Gelelim benim yorumuma


Gerçi konuyu anlatırken az çok yorumlamışta oldum ya neyse. Uzun zamandır kore dizisi izleyemiyordum. Konusu bana farklı geldiği için izlemeye başlamıştım. Herhangi bir beklentim yoktu yani.


Ama konu ilerledikçe ve Joong-Won ile Gong-Sil'in aralarındaki tuhaf ilişki karmaşıklaşınca ilgimi çekmeye başladı. Aslına bakarsanız oldukça komik sahneleri de vardı. Yer yer kahkaha attım diyebilirim. Özellikle de şu yandaki sahnede.

     Bir insan hayaletleri gördüğünü nasıl anlatabilir ki? Gerçi aşağıdaki sahne bir hayaldi ama bir o kadar komikti ki hatırladıkça yüzümde bir gülümseme oluyor. 

     Ayrıca Gong-Sil o kadar samimi bir karakter ki. Her konuda onun tarafını tutmadan edemiyorsunuz. Gülüşü, ağlaması bana çok samimi geldi nedense... 








     E tabii hayaletleri görüyorsanız normal bir hayatınız olamaz. Aslında kendimi kadının yerine koyduğumda ben ilk günden kafayı sıyırırdım diye düşünmüştüm. Düşünsenize her an nereden fırlayacağını bilmediğiniz hayaletler etrafınızda. Hep korkarak yaşamak oldukça kötü olmalı...


     

     Tae Gong-Sil'den bu kadar bahsetmek yeter. Şimdi sırada Joo Joong-Won var. Kendisi yukarıda da yazdığım gibi bir alışveriş merkezinin başkanı. O da lise zamanlarında bir kumpasa düşüyor ve bu nedenle okumada zorluk çekiyor. Ne acılar çekmiş zavallım benim...
     

     Neyse yağmurlu bir günde karşılaşıyor kızımızla. Bir süre sonra onun hayaletleri gördüğünü ve tek kaçış noktasının da kendisi olduğunu öğreniyor. -Hadi ama samimi olalım kaç kişi bunu anlayışla karşılayıp kabul eder ki! Ne kadar dizi diye de baksak ben etmezdim yani- Daha sonra işine yarayacağını düşünerek kızın değerini hesaplayarak yanında tutmaya başlıyor.

     Dizinin zaten başından bir gizem olayı var. 15 bölüm boyunca bunun çözülmesini bekliyorsun. Extra bir de her bölümün kendi gizemli olayları var. Yani tek bir konu üzerinde kalınmaması güzeldi. Zaman ilerledikçe Joong-Won da kızımıza inanmaya başladıktan sonra sanki bir takım gibi bu hayalet meselelerini çözmeye çalışıyorlar. 


     





     Aslında dizide ilgimi çeken bir kısım da romantiklikten çok güven olgusuydu. Evet kızımız hayaletleri görüyor. Ama Joong-Won göremiyor. Ancak buna rağmen kıza olan güveni ve bununla övünmesi beni benden aldı diyebilirim. 

     Cidden komik bir dizi yaa ^^





     Bir diğer sorun ise hayaletleri görüyorsunuz peki ya görmeyen ve buna inanmayan biriyle randevuya çıkarsanız. İşte burası zurnanın zart dediği kısım olur. Ama gene de randevuya çıkar ve her şeyi mahvetmemek için elinizden geleni yapar ancak o buluşmadan eğlenemezsiniz. 







Bir de yan karakterler bakış atıp hemen kaldığımız yerden devam edelim.    






 Birde yan karakterlerimiz var. Onlardan da bahsetmem lazım sanırım... Yanda gördüğünüz kişi Tae Yi-Ryung. Gong-Sil'in liseden arkadaşı. Lisede Gong-Sil-Büyük Güneş, Yi-Ryung ise küçük güneş olarak isimlendirilirmiş. Bu yüzden Gong-Sil'le pek iyi anlaşamıyor. Kendisi şarkıcı ve model. Aynı zamanda Kingdom(Joong-Won'un alışveriş merkezi)'um yüzü. Başlarda epeyce gıcık kaptığım bir karakter ama sonrasında durumu düzeltti.



Bir de Kang-Woo var. Kendisi de oldukça yakışıklı olmasına rağmen bana göre Joong-Won'un gölgesinde kalan biri. Kendisi Kongdom'un güvenlik şefi. Söylentilere göre Mavi Saray'ı koruyabilecek kadar deneyimli ve güçlüymüş. Kendisi hayaletler konusunda tam bir ödlek. Gene de diziye sempatik bir hava da katmıyor diyemem.



Tam tur bir geri dönüş yaparak kaldığımız yerden devam ediyoruz.





  
Tamam itiraf ediyorum. Tam eridiğim sahnelerden birisi de yandaki sahne. Cidden kore dizilerinde bu var. Samimeyeti hissediyorsun. İzlerken şunu dersin yani "Ayy~ yaaa"


     Sonlara doğru gelelim artık... Dizi de Gong-Sil'in hayaletlere güneş gibi parladığı söyleniyor. Tae-Güneş anlamına geliyor. Bir kelime oyunu gibi bir şey yani.

     Adamımız da sonlara doğru epey romantikleşiyor. Şu aşağıdaki sahne beni benden alan türdendi. Gerçekten boş bir vakitte -dolu da olsa olur- izlenmesi gereken bir dizi. Çok beğendiğimi söylemeden edemeyeceğim.







Ve herkes mutlu bir sonu hak eder.


    

     Ah son bir şey. Eğer bir anda bir yerlerde bir şeyler beliren film-dizileri sevmiyorsanız bu diziyi akşam saatlerinden önce izlemenizi öneririm. En azından ilk bölümünü ^^



İllinaland.

Kara Gönülçelen - Gena Showalter | Royal House Of Shadows #1 || Kitap Tanıtım-Yorum

                                                  Kara Gönülçelen
                                                   Gena Showalter


Seri: Royal House Of Shadows - 1
Tür: Fantastik, Paranormal Aşk
Basım: Ağustos 2013
Sayfa Sayısı: 224
Yayın Evi: Harlequin











Arka Kapak Yazısı

ROYAL HOUSE OF SHADOWS
Bir vampir, bir cadı, bir kurt adami bir canavar...
Krallıklarınıi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için onlar tek umuttular...

NEW YORK TIMES AND USA TODAY BESTSELLİNG AUTHOR
GENA SHOWALTER
Kara Gönülçelen

Bir zamanlar barış içindeki Elden Krallığı, Kan Büyücüsü tarafından saldırıya uğrar. Kral ve Kraliçe hunharca öldürülürler. Tahtın varisi olan vampir Nicolai, çocukların en büyüğüdür ve kaderin bir cilvesi olarak kendini köle pazarında bulur. Delfina'nın kötü kalpli prensesi, Kara Gönülçelen olaran anılan Nicolai'ı satın alır ve onun hafızasını siler. Ancak Nicolai'ın içindeki intikam ateşi bir türlü dinmek bilmez. Jane Parker, rüyalarında gördüğü şu vampirin etkisinden bir türlü kurtulmayı başaramaz. Vampir, onu kendi dünyasına davet edip duruyordur. Jane bir gün gözlerini hiç bilmediği bir gerçeklikte açar.

"Kelimeler, yeraltının bu lanetli efendilerini tanımlamaya yetmez. Onlar, olağandışı esrarengiz, tutkulu ve heyecan verici..."
-RT Book Reviews

"Büyüleyici, seksi bir kahraman ve durmak bilmeyen bir aksiyon..."
-New York Time bestsellling outhor Karen Marie Moning

"Bir kitabın üzerinde yer alan Showalter ismi kalitenin garantisidir."
-RT Book Reviews





Gelelim Benim Yorumuma

     Kara gönülçelen... Kitap gerçekten de adı gibiydi. Karanlık ama seni nasıl cezbedeceğini iyi biliyor. Gena Showalter'dan daha önce kitap okumadığımı ele alırsak -ki bu bir hata hemen diğer kitaplarını okumalıyım- kitap çok rahat ve akıcıydı. Gerçekten kalemi rahat yazarımızın.

     Kitaba dönecek olursak rahatsız olduğum tek bir kısım vardı. "Benim..." Şu kelimeyi o kadar kullandılar ki birbirlerine. Kitabı sarsıp "Yeter o senin sende onunsun anladık. Aa~" dedim yani. Ki bu kısmı dışarıda yaptığımı da demeden edemeyeceğim...

    Devam edelim. Hikayeden biraz bahsedeceğim. Jane Parker bir bilim insanı. Bildiğin zeki kadın. Yaşıtlarından önce okulunu bitiriyor. Çok çeşitli deneylerde bulunuyor derken ailesiyle bir trafik kazası geçiriyor. Bu kazada annesini babasını ve kardeşini kaybediyor. Kendisi de uzun bir süre hastanede yatıyor. Bu süreçte oldukça acılı geçiyor. Nicolai ise Elden Krallığının varis Prensi. Bir vampir. Oldukça kıskanç ve yakışıklı bir safkan vampir ama öfkesi tüm dünyasını yakabilecek seviye. Sevdiği birini korumak için öfkesine yenilmekten hiç vazgeçmiyor diyebiliriz.

     Kitap da güzel olan şeylerden biri de gizem yeterince dozundaydı. Abartılmamış ya da az kalmamış. Tam dozunda derler ya o alaka yani. Kitap demişken bu serinin her kitabı farklı bir yazar tarafından yazılmış. Bilen vardır ben daha Harlequin'e yeni başladım. Hatta Harlequin'den okuduğum ilk kitap da Nora Roberts'dan Alacakaranlıktı. Onunda yorumuna buradan ulaşabilirsiniz.

     Neyse konuya geri dönüş. Kitapların yazarları farklı olunca merak ettim. Hani bir seri kitap alırken çoğunlukla ilk kitabı alırız sadece. Eğer beğenirsek sonraki kitaplarına alırız. Ben bu serinin 4 kitabını da aldım. Eğer buradan İkinci Alışverişime bakarsanız anlarsınız ;)

     Bugün konudan sapıp durdum kusuruma bakmayın. Bu sefer kesin konu dönüşü yapıyorum. Nerede kalmıştım... Hmm... Evet 4 serilik kitap demiştim. Hem de her kitap farklı bir yazarın kaleminden çıkmış. Aslında olur mu öyle şey demedim desem yalan olur. Ama ondan resmen ilgimi çekti. Son kitabın da Nalini Singh'a ait olması da büyük etken olur diyebilirim. Malum kadın favori yazarlarımdan birisi.


 


      Ayrıca kitaplarda beğendiğim bir başka şeyse simgeleri. İllaki fark eden olmuştur. Kitapların sırt kısmında bulunuyor ve her kitap içinde farklı bir simge var. Nicolai için vampir. Çok tatlı değil mi ama. Yerim ^^




     Neyse sonuç olarak kitap canavar -devler, periler, kurtlar, kötü kalpli cadılarla- dolu. Ve sürekli olarak bir hareket halindeler. Bu da oldukça atraksiyon dolu demek. Ben kitabı yaklaşık olarak 5 saatte bitirdim. Yani bir gün boyunca elinizden bırakmadan rahatlıkla bitireceğiniz bir kitap. En kısa sürede de diğer kitaplarını okuyup yorumlarını paylaşacağım.



PS: Serinin kitapları aşağıda olduğu gibi
1- Kara Gönülçelen - Gene Showalter
2- Savaşçı Ruh - Jill Monroe
3- Dolunay - Jessica Anderson
4- Kara Zırh - Nalini Singh



Şimdide malum en sevdiğim kısım alıntılar


"Benim olan," diye fısıldadı Nicolai, Jane'in kulağına. "Güvendesin." 


 "Vicodin'den çok daha iyiydi," dedi gülümseyerek.
"Vicodin de kim?"
"Ağrı kesici. Benim dünyamdan."
"Onu sever miydin?" dedi Nicolai. Jane onun sesinden kıskançlık duyduğunu anlayabiliyordu ve bu onu çok eğlendirmişti. Kahkahalarla gülmeye başlamıştı.
"Boşver onu. Ondan kurtulmak epey bir zamanımı aldı zaten."
"Sana yaptığı kötülükler için onu cezalandıracağım."

 "Devlerin tutsak ettiği şu kadınlar özgür kaldıkları için çok minnettarlardı. Ortalığı temizlemek ve sana bu elbiseyi hazırlamak için bir süre kaldılar."
"Bu çok nazik bir hareket."
"Bir de teşekkür olarak bana kendilerini sunmayı teklif ettiler."
"Ne? Duvarları tekrar onların kanlarıyla boyayacağım," dedi Jane hiddetle.

 "Evet," dedi Nicolai, büyük bir kararlılıkla. "Bunu yapabilirim."
"Öyleyse dilini şeytanın ağzına sokma işinde sana başarılar dilerim."



Sıradaysa puan durumu var

Vikitap Puanı:8.6/10
Goodreads Puanı: 3.94/5


Vee benim puanım ise: 4/5






25 Haziran 2016 Cumartesi

2.Kitap Alışverişi ~.~

     Eveet yeni bir kitap alışverişiyle sizlerleyim. En son okuduğum kitap Nora Roberts'da Alacakaranlık'tı. Yani bir Harlequin'di. -Onun yorumunu da buradan görebilirsiniz. Bende dedim neden tek olarak kalsın ki? Sonra hiç beklemeden incelemelere başladım ve siparişim aşağıdaki gibi bir hal aldı.


Toplu olarak neler almışım bir bakalım.






     İlk dört kitap malum Royal House Of Shadows serisi. Her kitabın farklı bir yazarı var. Malum Nalini Singh benim favori yazarlarımdan birisi. Serinin son kitabı da onun elinden çıktı. Ee bende durur muyum direk seriyi aldım. Yorumlardan da çok beğenildiği belirtiliyordu zaten. Her kitapta da farklı bir kardeş anlatılıyormuş. En kısa zamanda okuyup yorumlarını paylaşacağım.

     Devam edelim. Sonrasında da Maya Banks geliyor. Maya Banks'dan Nefes Nefes serisinden 2 kitabını okumuştum. Konu olarak beni tatmin etmeseler de yazarın kalemi rahattı. Bu sefer de Harlequin'de şansımı denek istedim. Onun da iki kitabını aldım. Düşler ve Hayaller, Tendeki Kıvılcım.

     Ayrıca Stars Of Romance serisinde iki kitap var. Biri Kış Mucizesi, diğeri de Hazan Yaprakları. İki kitap da içinde 2 roman barındırıyor. 
  • Kış Mucizesi; Kabimdeki Umut - Michelle Reid ve Masum Güzel - Lucy Monroe. 
  • Hazan Yaprakları; Bir Gece Ansızın - Nora Roberts ve Bitmeyen Rüya - Lynne Graham.


     Harlequinden aldığım diğer kitapların yazarlarını ise daha önce hiç okumadım. Konu olarak beni çektiklerini söyleyebilirim. Ve henüz Harlequin bazında kendimi emekleyen bir bebek olarak gördüğümden tavsiyelere de açığım.

     Son olarak da Samantha Grace'den Aşkta Yalan Olmaz Beau Monde serisinin üçüncü kitabı. Birinci ve dördüncü kitabını okuyup yazarla anlaşabildiğimi düşünerek üçüncü kitabı aldım. Neden iki değil de üç diye soran olursa şöyle herhangi bir neden yok. Aslında şu ara almayı da düşünmüyordum. Ama ucuz yakalamışken de kaçırmak olmaz dimi ^^. Hem seri hoş ve eğlenceli. Okumanızı tavsiye ederim

     Evet Harlequinim bir tane kalmasın mantığıyla yaptığım alışverişle sayısını 13'e çıkartmış bulunuyorum. 
     
     O değil de tuhaf ama kitap alışverişini internetten yapsam bile tuhfa bir mutluluk sarıyor beni. Normal bir insan olmadığımı biliyorum ama acaba bu konuda yalnız mıyım ki? ^^


20 Haziran 2016 Pazartesi

Alacakaranlık - Nora Roberts | MacGregor Ailesi #6 || Kitap Tanıtım - Yorum


                                                                           Alacakaranlık
                                                          Nora Roberts




Seri: MacGregor Ailesi-6
Tür: Romantik, Historical
Basım: 2012 Şubat
Sayfa Sayısı: 224
Yayın: Harlequin










Arka Kapak Yazısı

İskoçya, 1745... Kanlı bir meydan savaşının yanı sıra, başka bir savaş daha yaşanmış ve kazanılmıştı... Bedeli onur, zaferi aşk olan savaştı bu...
Serena MacGregor, bir İskoçyalı olarak, tüm İngilizlerden nefret ediyordu ve son derece geçerli nedenleri vardı. İngiltere'nin, Ashburn Kontu, Brigham Langston da bu nefretten payına düşeni alacaktı.
Brigham, İskoç davasına olan sadakatiyle MacGregor ailesine kendisini kanıtlamış ve saygılarını kazanmıştı, ama Serena'nın, ona ve ırkına duyduğu nefretten vazgeçmeye hiç niyeti yoktu.
Güzelliği, tutkuları, inançları, davasına olan adanmışlığıyla Serena'ya aşık olan Brigham, onun bu nefretini yenmek ve onu kazanmak zorundaydı...




Gelelim benim yorumuma

     Söylemeliyim ki Nora Roberts benim favori yazarlarımdan birisi. Yazdığı kitabı arkasına bile bakmadan alır okurum net! Ve bu kitap benim ilk Harlequin'im oldu. Bundan sonra da devamı gelir. -Büyük bir ihtimal.-

     Devam edecek olursak Serena tam sevdiği karakter tanımına uyuyordu. Hırçın, güçlü bir vahşi kedi. Sevdiklerini korumak için tüm hayatını feda edebilecek kadar da sadakatli. Küçük bir çocukken en büyük sınavını karşına çıkartıyor hayat. Serena ile beraber ben de yıkıldım.

     Nora'da bu da var. Kadın öyle bir yazıyor ki sanki olayı sende hissediyor sende yaşıyorsun. Gerçekten hayran olduğum bir yazar kendisi.

     Neyse işte Brigham ise aşkının peşinde koşan güçlü bir Kont. -Ah Lordum-. Kendisi bir yarı İngiliz ama yarı da bir İskoç. İlk aşkını fark eden Lordumuz oluyor. Bunun içinde epey sarf ediyor. Sonunda da başarılı oluyor ama neler çekmiyor ki.

     Birde Parkins var. Brigham'ın uşağı. Kendisini tamamen Brigham'a adamış birisi. En sevdiğim kısımlardan bir tanesi de Brigham ve Parkins'in diyologları oldu. Parkins tam bir düzen hastası. Aslında kendisi tamamen Brigham'a değilde Brigham'ın kıyafetlerine adamış da diyebiliriz. ^^

     Kitap da en beğendiğim nokta ise aile ilişkileriydi. Birbirlerine bir o kadar yakın ve bir o kadar bağlı bir aile MacGroger'lar. Kocaman ve içinde mutlu olmaktan kendinizi alamayacağınız bir aile.

     Neyse sonuç olarak kitabımız güzel akıcı ve kafa yormayan bir kitap. Yer yer heyecan ve aksiyonlu yer yer ise romantik ve sıcak. 

     Küçük bir not: Üsttede yazdığım gibi bu serinin 6. kitabı ama birbirinden bağımsız olarak da okuyabilirsiniz. Gerçi ben en kısa sürede diğerlerini de okuyup sizlerle paylaşacağım. 

***Serinin diğer kitaplarını da buraya yazıyorum zamanla yorumlayıp ekleyeceğim.
1.Kumarbaz Aşk
2.Kader Bizi Bağladı
3.Geçmişin Gölgeleri
4.Yalnız Adam
5.Paylaşılan Hayaller
6.Alacakaranlık


Sırada ise Alıntılar 


"Ah bir hançerim olsaydı..."
"Sen anlatmaya devam et, ben hayal ederim," diye Brigham nefesini yavaşça bıraktı.


 Brigham alçak ama otoriter bir ses tonuyla, "Sana burada kalmanı emrediyorum." dedi.
"Emrinize uymayacağım için üzgünüm lordum, ama benim işim sizin yanınızda olmak ve öyle yapacağım."
Brigham gözlerini kıstı "Seni şuan kovabilirim, Parkins"
Parkins'in çenesi hafifçe titredi. "Bu sizin takdiriniz Lord hazretleri, ama sizinle geleceğim."
"Gözün çıksın Parksin!"

 "Bu konuda ne yapmak niyetindesin?"
Brigham sözlerinin duyulduğunu o anda fark ettim. "İznin olursa, onunla evlenmek istiyorum."
"Ya olmazsa?"
Brigham sakindi. "Her halükârda, onunla evleneceğim."

 Serena gülümsedi. "Biz evliyke başka birini metres tutarsan, onu öldürürüm. Sonra da seni öldürürüm ve seni daha vahşi şekilde öldürürüm."
Brigham güldü. "Beni öylesine tüketiyorsun ki, bir de metresle uğraşamam."

 Serena onun kollarının arasına dönüp, başını omzuna dayadı. "Çok korktum. Her gün sağ olman için dua ettim. Ve her gün başka bir kadının kollarına atılmayasın diye de dua ettim."
Brigham güldü ve onun saçlarını öptü. "Hangisi için daha fazla dua ettiğini sormayacağım aşkım."

 Alacakaranlıktı...
Birlikte rahibe doğru döndüler, kutsandılari yemin ettiler...

 "İngiltere senin, İskoçya benimdi ve ikisini de kaybettik. Artık birlikte kendi dünyamızı kuracağız." 




Son olarak puan durumuna bakalım.

Vikitap Puanı: 8.4/10
Goodreads Puanı: 3.88/5


Vee benim puanım da:4/5



18 Haziran 2016 Cumartesi

Başmeleğin Gözdesi - Nalini Singh | Lonca Avcısı Serisi (Guild Hunter #3) || Kitap Tanıtım - Yorum


                                                     Başmeleğin Gözdesi
                                                            Nalini Singh




Seri: Lonca Avcısı -3
Tür: Fantastik, Doğaüstü Aşk, Macera, Aksiyon...
Sayfa: 385
Basım: Nisan 2016
Yayın: Yabancı










Arka Kapak Yazısı



LONCA AVCISI - 3.Kitap
Nalini Singh meleklerin hüküm sürdüğü, vampirlerin onların sadık hizmetkârları olduğu ve en büyük bedeli masumların ödediği nefes kesici dünyaya geri dönüyor.


Vampir avcısı Elena Deveraux ve sevgilisi, ölümcül Başmelek Raphael New York'a geri döndüklerinde yeni bir tehlikeyle karşı karşıya kalmışlardı... Bir okula saldıran vampirin geride bıraktığı manzara tamamen dehşet vericiydi; ve bu daha bir başlangıçtı. Kana susamış vampirlerin sayısı bir bir artarken şehrin sokakları kana bulanmıştı. Daha da kötüsü Raphael'in kendisi de yavaş yavaş kontrolünü kaybetmeye başlamıştı; gökyüzünü açıklanamayan kara bulutlar kaplamış, yeryüzü sarılmıştı. 


Kehânet ürkütücü bir şekilde gerçekleşiyordu: Hain ve kadim bir ölümsüz diriliyordu. Vahşi rüzgârlar onun adını fısıldıyordu: Caliane. O, oğlu Raphael için geri dönmüştü. Bunun için yolunun üzerinde ne varsa yok etmeye hazırdı, ve yolunun üzerinde tek birisi vardı: Elena, oğlunun yok edilmesi gereken gözdesi...




***






Gelelim benim yorumuma...

     Öncelikle çıkmasını hiç beklemediğim ve sınavlardan dolayı da takip edemediğimden doğum günümde çok değerli bir arkadaşımın hediyesi olarak elime geçti kitap. Bana hayatımın en güzel doğum gününü geçirmemi sağladı. Tüm boyunca kitapla beraber gezdim oturdum. -Hatta kutlama bitse de eve gidip şunu bir an önce okuyabilsem diye geçirmedim değil :D- Tüm arkadaşlarım abarttığımı söylese de -hayır abartmıyorum- seri bu kadarını hak ediyor neticede. Bu yüzden kitabın bendeki yeri ap ayrı.

     Bu kitapta birkaç şey dikkatimi çekti onlardan bahsedeceğim. Birincisi diğer kitaplara nazaran Raphael'in giderek daha çok insana benzemesi -misal, duygularını gösteriş şekli, düşünme şekli, biraz da davranış şekli.- İkincisi Elena'nın duvarlarını Raphael'e karşı tamamen indirmiş olması. Üçüncüsü de meleklerin tam bir cani olmaları.

     Evet üçüncüsü oraya yakışmadı bende farkındayım ama etkisini hala üzerimden atabilmiş değilim. Kitaba -çok net hatırlıyorum- 7 mayısın gecesinde başlayıp 8 mayısın sabahında bitirmiş olmama rağmen üzerinden bir aydan fazla geçmiş olmasına rağmen hala hatırladıkça ürperiyorum desem yeridir.

     Bunda en büyük etken de tabiki Nalini Singh'ın harika bir kalemi ve muazzam bir hayal gücü. Kitabı okumuyor sanki izliyorsunuz olayları. Ben kitabın nasıl bittiğini bile anlamadım. Elimden bırakmadım. İkinci kitapta aradığım atraksiyona tamamıyla bu kitapta doymuş bulunuyorum. 

     Ciddi anlamda dolu dolu bir kitaptı. Hem Raphael'e hem Elena'ya hem aşklarına hem savaşlarına hem... -liste böyle gider- bolca tanıklık ediyorsunuz.

     Başmeleğin Gözdesi sizi severek -bayılarak- okuyacağınız, uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız -kurtulmak istemeyeceğiniz- bir dünyanın içine çekiyor.

     Benden size ufacık bir tavsiye. Kitaba başlamadan derin bir nefes alın. Zira bolca ihtiyacınız olacak.


Serinin diğer yorumladığım kitapları.
1-Meleklerin Kanı
2-Başmeleğin Öpücüğü
3-Başmeleğin Gözdesi



En sevdiğim kısma geçeceğim. -Alıntı kısmına-





Raphael bu eylemindeki sahipleniciliği saklama gereği duymadan eliyle Elena'yı ensesinden
kavradı. "Sen benimsin, Elena. Eğer başka yatakta uyumayı seçersen, seni tutup alıverir ve eve getiririm." 
               Kibirli sözlerdi. Ama Raphael bir başmelekti.

 "Kalbim onun elinde, V. Ona ihanet edecek hiçbir şey yapmam." 
   Vivek, Elena'ya uzun uzun baktı. "Hep merak ederdim bu kalkanı kim delecek diye. Öd koparan bir başmelek olacağı belliydi."

 "Hass.ktir." Elena'ya en yakın üniformalı adam şapkasını çıkarıp taktı ve Elena'nın, köprünün altındaki yemyeşil küçük parka inişine bakakaldı. "Gerçek mi?"
Elena dayanamadı. "Yok, kostüm olsun diye taktım."

 "Gözümü kör edebilirdin."
   Cıva gibi omuz silkti. "İyileşirdim ama deli gibi canın acırdı. Bir sonraki sefer hatılardın."
Elena gözlerini kapatıp ona kadar saydı. "Evet, haklısın," dedi göz kapaklarını kaldırıp.
Zehir gözlerini kırpıştırdı, kirpiklerini tekrar kaldırınca o çizgimsi gözleri büyüdü. "Ağzım açık kalıyor, ne diyeceğimi şaşırıyorum."

 Elena parmaklarıyla Raphael'in ensesindeki saçları okşayarak çenesini ısırdı. "Öyle caka satan hareketler bilmem ben."
"Sen benim eşimsin." Elmacık kemiklerine bir buse kondu. "Her şeyi istediğin biçimde yapabilirsin."

 Uyan da balığa gidelim, Başmelek. Sana nazaran bir bebek kadar aciz olduğumun bilincindeyim. Yine de seninle her fırsatta dans etmekten geri duymadım.

 Bir başmelekle aşık atarak ateşle oynuyorsun.
   Güçlü kollarını boynuna sarıp parmaklarıyla Raphael'in kanatlarının uçlarıyla oynadı Elena. Bilmem, karşılığında aldığım muameleyi seviyorum galiba.

 Ben bir başmeleğim, Elena. Dünyanın bütün uydularını patlatacak kadar gücüm var.

 "Başmelek?"
   Raphael ona döndüğünde gözleri berrak, kristalimsi bir maviydi. "Ne dilersini Lonca avcısı?"
"Bir veda öpücüğü"

 Kendine dikkat et, Raphael. Bir avcıya aitsin.

 Raphael de elleriyle Elena'nın kalçasını sıkıca tuttu. "Seni bu şekilde göre olursa, öldürürüm." 

 "Bunu çocuğumuza saklayacağız" diye mırıldandı Raphael, tekerleklerin üstünde yürütülmek için yapılmış, tahta arıyı eline alıp.
   Elena titrekçe bir kahkaha attı. "Çocuk mu yapacağız yani?"
   Raphael daha önce hiç sormamıştı ama şimdi başını kaldırdı "Bebeğimiz olmasını ister misin, Elena?"
   "Her bir dakika onun için endişelenir, korkardım." Gözlerinin içinde kabuslar belirdi. "Ne büyük bir dehşettir, hayal edemiyorum."
   Raphael, Elena'nın çocukluğunu, masumiyetini bozan kanı düşündü. Ancak tam konuşacakken Elena onu şaşırttı. "Ama sen küçük bir çocuk yaptığımı hayal edebildiğim tek erkeksin. O kadar bıçkın bir hergelesin ki, gözüm arkada kalmaz."

 Knhebek, Raphael.
   Ve Raphael, her ne olursa olsun, tan yerinin soluk ışıkları dünyaya vururken hiçbirşeyin onları yenemeyeceğini anladı. Knhebek, hbeebti.




Sırada puan durumu.

Vikitap Puanı: 9.0/10
Goodreads Puanı: 4.24/5


Vee benim puanım tabiki: 5/5




Melek - L. A. Weatherly | (Melek #1) || Kitap Tanıtım - İnceleme - Yorum


                                                                           
                                                                       Melek
                                                         L. A. Weatherly
                                        En iyi melek, ölü melektir.




Seri:Melek-1
Tür:Fantastik, Romantik
Sayfa:384
Basım:2011
Yayın:DEX








Arka Kapak Yazısı

Willow diğer kızlardan farklı olduğunu biliyor ve bunun tek sebebi araba tamir etmekten hoşlanması değil.
Williow'un bir yeteneği var.
Tek bir dokunuşla insanların geleceklerini görebiliyor, rüyalarına girebiliyor ve umutlarını, pişmanlıklarını bir kitap gibi okuyabiliyor. Bu gücü nereden aldığını ise kimse bilmiyor.
Alex hariç.
Gizemli doğaüstü bir çekicilikliğe sahip olan Alex, Willow'un sırrını biliyor ve onu durdurmak için yola çıkıyor. Willow'un içindeki karanlık güçler, onu tehlikeli ve karşı konulmaz kılıyor.
Alex şimdi can düşmanına aşık olmak üzere...


Gelelim benim yorumuma...

     Kitabı aldığım zamanla okuduğum zaman arasında neredeyse 1-2 ay var. Sürekli ertelediğim bir kitaptı. Kitabın yarısına falan geldikten sonra "Aa, ben bu kitabı nasıl ertelemişim ya tüh!" diye kendime kızdım. Yani sizde böyle düşünüyorsanız yapmayın, bekletmeyin,  yazıktır...

     Benim kitap hakkında ki duygularım şu; evet kitap güzel ama öyle ahım şahım bir yanı yok. Kitapta aksiyon var. Evet fantastikte oldukça iyi işlenmiş. Ancak bunlar bana yetmedi gibi geldi.

     Neyse konu detayına girersek. Kitapta en sevdiğim nokta meleklerin kötü olmasıydı. Çoğu melekli kitaplarda iyilik timsali olduklarından bu kitap da tersi olması farklıydı. Artı 1 puan.

     Söylemeden geçemeyeceğim. Bazı sayfalarda yazara da gıcık olmadım değil. 3 sayfada da konuşmaların hepsini de 'hmm' ile nasıl başlatmayı nasıl becermişse artık. Pes yani. "Artık yeter kes hmm demeyi" diyecek potansiyele çıkmıştım! Neyse!..

     Bu meleklerin kendi dünyaları çökmek üzere olduğu için dünyaya dadanıyorlar ve burada insanların enerjileriyle besleniyorlar. Beslendikleri de yetmiyormuş gibi insanlarda türlü türlü -kanser türleri, kalp hastalığı, sürekli yorgunluk vb.- hastalıklara neden oluyorlar. Hatta tek etkileri de bu değil. İnsanlar üzerindeki bir diğer etki ise meleklere karşı duydukları derin sevgi. Bu duruma da Melek çarpası deniyor ve melekler yalnızca beslendikleri kişiye görünür oluyorlar. Bazı -eğitim almış- insanlar bu melekleri görebiliyor ve onlara karşı savaşıyor. Bu insanlara da MK yani Melek Katili deniyor. Oldukça azınlık bir gruplar ne yazık ki.     

     Karakterlere geçersek Willow oldukça sıradışı bir kız. -azınlık grup olan- arabalarla ilgileniyor. Sevmekle kalmıyor tam bakım bile yapabiliyor. Hatta sesten sorunun nerede olduğunu bile söyleyebiliyor. Aynı zamanda kız medyum. Gücün kaynağını ise -başlarda- kimse bilmiyor. Daha çok kimse -geleceğini okutmayan kimse- ona inanmadığı için sorgulamıyor. 

     Alex... Alex bir MK. Geçmişi acılarla dolu. Çocukluğunu melek katili olabilmek için eğitimler alarak geçirmiş. Bu nedenle de neredeyse hiç okul deneyimi olmamış. CIA 'in melek projesinde çalışıyor. Ona verilen son görev ise Willow'un öldürülmesi yönünde. Ancak Alex bir farklılık olduğunu -daha doğrusu bir yanlışlık olduğunu- düşünüyor ve kızı takibe alıyor. Çok geçmeden meleklerin bu kızdan kurtulmak istemesinin nedeni ortaya çıkıyor ve Alex de Willow'u korumaya karar veriyor. Beraber meleklerden ve melek aşıklarından kaçmaya çalışarak güvenli -sandıkları- yere doğru yolculuğa çıkıyorlar.

     Sonuç olarak kitabın olayı bundan ibaret. Aslında kitabı okurken heyecan hissediyorsun, elinden bırakmak istemediğin zamanlarda oluyor ama kitap bittikten sonra bitiyor o heyecanda. Kitabın sonlarına doğru bazı şeyler oldu bittiye geldi gibi hissettim hatta. Normalde 3 puanlık bir kitap olduğunu düşünüyorum ama extra 1 puanı da -konusu yüzünden- göz önüne alırsak 4 puan veriyorum ben.

     Seriye devam edecek miyim? Evet. Önerir miyim? Ona da Evet.




Alıntı kısmına geçelim.


Alex başparmağıyla hafifçe ağzına vurdu. "Hani lisede, herkesin resminin olduğu şu kitap var ya."
"Yıllık," dedim.
     
 Ansızın uzanıp Willow'a dokunmak, parmaklarını onun parmaklarına kenetlemek ya da saçlarını okşamak istedi.
-Ne kadar masumlar...-

 Alex şaşırmıştı. "Tabii güzelsin. Seni ilk gördüğümde, üzerinde pembe bir pijama altıyla gri bir tişört var ve kahve yapıyordun... Gözlerimi senden alamadım."

 "Sen kilisede ki bağlantı noktamızsın," dedi Alex.
Jonah başını salladı. "Sen de... katilsin."

 Güçlükle yutkunarak parmağımla dudağına dokundum. "Beni çok mutlu ediyorsun ve tek istediğim hayatımın geri kalanını seninle geçirmek, demeyi öğretebilir misin?"
Alex'in gözlerindeki bakış o kadar tatlıydı ki bayılacağımı hissettim. "Sana daha önce öğretmiştim, anımsadın mı?" dedi. Başını eğip beni öptü ve dudaklarını dudaklarımdan ayırmadan konuştu. "Te amo, Willow."




Son olarak da puan durumu...

Vikitap Puanı: 7.5/10
Goodreads Puanı: 3.90/5
1000kitap Puanı: 6.90/10



Vee benim puanım da: 3/5