kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Temmuz 2016 Perşembe

Bir Gecelik Sonsuzluk - Maureen Child | Aşk Ruleti - Cat Schield || Harlequin - Desire Serisi

                                                            Bir Gecelik Sonsuzluk
                                                     Maureen Child

                                                              Aşk Ruleti
                                                           Cat Schield



Tür: Romantik
Basım: Haziran 2013
Sayfa Sayısı: 224
Yayın Evi: Harlequin








Arka Kapak Yazısı

MAUREEN CHILD
Bir Gecelik Sonsuzluk

Rick Pruitt, çocuk yaşlardan beri sadec Sadie Price'a pilatonik olarak aşıktı. Bir gece tüm kurallara karşı gelerek, Rick'le Sadie ateşli bir gece geçirmişlerdi. Yıllar sonra bile ikisinin de yüreğinde o gecenin anısı saklı kalmıştı. Ve tabii bir de... Sadie'nin o büyük sırrı.
Üç yıl sonra tekrar karşılaştıklarında, ikisi de artık çocuk değildi. Sadie'nin, Rick'den gizlediği büyük sırrı onları hiç ummadıkları bir sona doğru sürüklemeye başlayacaktı.


CAT SCHIELD
Aşk Ruleti

Ünlü iş adamı Sebastian Case, asistanı Missy Ward'a her şeyiyle güveniyordu. Las Vegas'a geldiklerinden beri Missy adeta evrim gererek başka bir kadına; daha çekici, daha zeki ve çok daha yakıcı bir kadına; dönüşmüştü. Şimdi de istifa ediyordu ve Sebastian onu yanında tutmak için her şeyi yapabilirdi, önerdiği delice bahsi kabul etmek de dâhil... Rulet çemberinin tek bir dönüşü kaderlerini belirleyecekti.




Şimdi gelelim benim yorumuma...

     Öncelikle ben okurken önce Aşk Ruletini okuyup sonra Bir Gecelik Sonsuzluğu okudum. Ayrıca romanlar kısa olduğu için yorumumda kısa olacak. Şunu söyleyeyim. Aşk Ruleti hoştu ama Bir Gecelik Sonsuzluk... Bilmiyorum. Yani çok hoşuma gitti bayıldım diyemiyeciğim...

Konuları şu şekilde:

   Birinci olarak; Bir Gecelik Sonsuzluk da Sadie ve Rick birgece beraber oluyorlar ve ertesi gün herkes kendi hayatına geri dönüyor. Ancak o gece daima hatırlanır cinsten. Sonra Sadie o gecenin hatırası olarak hamile kalıyor. Sonra aradan üç yıl geçiyor da sonra tekrar karşılaşıyorlar da falan da filan da yani. Şimdi olan hakkını da yemek istemiyorum kitabın. Bazı kısımları gerçekten keyif vericiydi -özellikle Saide ve Rick'in atışmaları, inatlıkları- ama okunmasa da olur yani. Çok daha iyi kitaplar olduğuna inanıyorum.

   İkinci olarak da; Aşk Ruleti. Bu seferde olay güven problemi yaşayan bir adam üzerinde. Olayın anlatılacak bir tarafı yok aslında. Olayın bir kısmı Las Vegas da geçiyor.  Ayrıca Vegas için ne denir? Vegas da olan Vegas da kalır bebeğim. Neyse. Bu kitap güzeldi. Böyle bir saat kafa dinlemek için okunur bir kitap. -Zaten sayfa sayıları 112'yi geçmediğinden 1 saatte rahatlıkla okursunuz.- Sevmediğim tek kısım bir olayın neticesinde Sebastian'ın, Missy'e davranış şekliydi. Sevmemekten çok aşırı saçma geldi. "Bu kadar tepki ne mana?" dedim yani. Gene de Bir Gecelik Sonsuzluğa göre daha hoş bir kitaptı.




Neyse neyse... Alıntı kısmına geçelim biz en iyisi.

  Bir Gecelik Sonsuzluk

"Bir türlü pes etmiyorsun değil mi?"
"Ben bir bahriyeliyim tatlık. Asla teslim olmayız biz."
"Tanrım, niye bu kadar inatçısın?"
"İstediğim bir şeyi gördüğüm zaman gidip onu alırım."
"Neden ben?"
"Oh, kendine şöyle bir baksana, çok güzelsin, zekisin, çok seksisin ve oh, evet, çocuklarımın annesisin."
----------
"Aman Tanrım, çok güzelsin." dedi Rick.
Sadie kızardı. "Evet, çünkü bu sezon gözü yaşlı kızlar çok moda."



Son olarak da puan durumu

Vikitap Puanı: 7/10
Goodreads Puanı: 3.56/5


Vee benim puanım: 3/5

27 Haziran 2016 Pazartesi

Kara Gönülçelen - Gena Showalter | Royal House Of Shadows #1 || Kitap Tanıtım-Yorum

                                                  Kara Gönülçelen
                                                   Gena Showalter


Seri: Royal House Of Shadows - 1
Tür: Fantastik, Paranormal Aşk
Basım: Ağustos 2013
Sayfa Sayısı: 224
Yayın Evi: Harlequin











Arka Kapak Yazısı

ROYAL HOUSE OF SHADOWS
Bir vampir, bir cadı, bir kurt adami bir canavar...
Krallıklarınıi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için onlar tek umuttular...

NEW YORK TIMES AND USA TODAY BESTSELLİNG AUTHOR
GENA SHOWALTER
Kara Gönülçelen

Bir zamanlar barış içindeki Elden Krallığı, Kan Büyücüsü tarafından saldırıya uğrar. Kral ve Kraliçe hunharca öldürülürler. Tahtın varisi olan vampir Nicolai, çocukların en büyüğüdür ve kaderin bir cilvesi olarak kendini köle pazarında bulur. Delfina'nın kötü kalpli prensesi, Kara Gönülçelen olaran anılan Nicolai'ı satın alır ve onun hafızasını siler. Ancak Nicolai'ın içindeki intikam ateşi bir türlü dinmek bilmez. Jane Parker, rüyalarında gördüğü şu vampirin etkisinden bir türlü kurtulmayı başaramaz. Vampir, onu kendi dünyasına davet edip duruyordur. Jane bir gün gözlerini hiç bilmediği bir gerçeklikte açar.

"Kelimeler, yeraltının bu lanetli efendilerini tanımlamaya yetmez. Onlar, olağandışı esrarengiz, tutkulu ve heyecan verici..."
-RT Book Reviews

"Büyüleyici, seksi bir kahraman ve durmak bilmeyen bir aksiyon..."
-New York Time bestsellling outhor Karen Marie Moning

"Bir kitabın üzerinde yer alan Showalter ismi kalitenin garantisidir."
-RT Book Reviews





Gelelim Benim Yorumuma

     Kara gönülçelen... Kitap gerçekten de adı gibiydi. Karanlık ama seni nasıl cezbedeceğini iyi biliyor. Gena Showalter'dan daha önce kitap okumadığımı ele alırsak -ki bu bir hata hemen diğer kitaplarını okumalıyım- kitap çok rahat ve akıcıydı. Gerçekten kalemi rahat yazarımızın.

     Kitaba dönecek olursak rahatsız olduğum tek bir kısım vardı. "Benim..." Şu kelimeyi o kadar kullandılar ki birbirlerine. Kitabı sarsıp "Yeter o senin sende onunsun anladık. Aa~" dedim yani. Ki bu kısmı dışarıda yaptığımı da demeden edemeyeceğim...

    Devam edelim. Hikayeden biraz bahsedeceğim. Jane Parker bir bilim insanı. Bildiğin zeki kadın. Yaşıtlarından önce okulunu bitiriyor. Çok çeşitli deneylerde bulunuyor derken ailesiyle bir trafik kazası geçiriyor. Bu kazada annesini babasını ve kardeşini kaybediyor. Kendisi de uzun bir süre hastanede yatıyor. Bu süreçte oldukça acılı geçiyor. Nicolai ise Elden Krallığının varis Prensi. Bir vampir. Oldukça kıskanç ve yakışıklı bir safkan vampir ama öfkesi tüm dünyasını yakabilecek seviye. Sevdiği birini korumak için öfkesine yenilmekten hiç vazgeçmiyor diyebiliriz.

     Kitap da güzel olan şeylerden biri de gizem yeterince dozundaydı. Abartılmamış ya da az kalmamış. Tam dozunda derler ya o alaka yani. Kitap demişken bu serinin her kitabı farklı bir yazar tarafından yazılmış. Bilen vardır ben daha Harlequin'e yeni başladım. Hatta Harlequin'den okuduğum ilk kitap da Nora Roberts'dan Alacakaranlıktı. Onunda yorumuna buradan ulaşabilirsiniz.

     Neyse konuya geri dönüş. Kitapların yazarları farklı olunca merak ettim. Hani bir seri kitap alırken çoğunlukla ilk kitabı alırız sadece. Eğer beğenirsek sonraki kitaplarına alırız. Ben bu serinin 4 kitabını da aldım. Eğer buradan İkinci Alışverişime bakarsanız anlarsınız ;)

     Bugün konudan sapıp durdum kusuruma bakmayın. Bu sefer kesin konu dönüşü yapıyorum. Nerede kalmıştım... Hmm... Evet 4 serilik kitap demiştim. Hem de her kitap farklı bir yazarın kaleminden çıkmış. Aslında olur mu öyle şey demedim desem yalan olur. Ama ondan resmen ilgimi çekti. Son kitabın da Nalini Singh'a ait olması da büyük etken olur diyebilirim. Malum kadın favori yazarlarımdan birisi.


 


      Ayrıca kitaplarda beğendiğim bir başka şeyse simgeleri. İllaki fark eden olmuştur. Kitapların sırt kısmında bulunuyor ve her kitap içinde farklı bir simge var. Nicolai için vampir. Çok tatlı değil mi ama. Yerim ^^




     Neyse sonuç olarak kitap canavar -devler, periler, kurtlar, kötü kalpli cadılarla- dolu. Ve sürekli olarak bir hareket halindeler. Bu da oldukça atraksiyon dolu demek. Ben kitabı yaklaşık olarak 5 saatte bitirdim. Yani bir gün boyunca elinizden bırakmadan rahatlıkla bitireceğiniz bir kitap. En kısa sürede de diğer kitaplarını okuyup yorumlarını paylaşacağım.



PS: Serinin kitapları aşağıda olduğu gibi
1- Kara Gönülçelen - Gene Showalter
2- Savaşçı Ruh - Jill Monroe
3- Dolunay - Jessica Anderson
4- Kara Zırh - Nalini Singh



Şimdide malum en sevdiğim kısım alıntılar


"Benim olan," diye fısıldadı Nicolai, Jane'in kulağına. "Güvendesin." 


 "Vicodin'den çok daha iyiydi," dedi gülümseyerek.
"Vicodin de kim?"
"Ağrı kesici. Benim dünyamdan."
"Onu sever miydin?" dedi Nicolai. Jane onun sesinden kıskançlık duyduğunu anlayabiliyordu ve bu onu çok eğlendirmişti. Kahkahalarla gülmeye başlamıştı.
"Boşver onu. Ondan kurtulmak epey bir zamanımı aldı zaten."
"Sana yaptığı kötülükler için onu cezalandıracağım."

 "Devlerin tutsak ettiği şu kadınlar özgür kaldıkları için çok minnettarlardı. Ortalığı temizlemek ve sana bu elbiseyi hazırlamak için bir süre kaldılar."
"Bu çok nazik bir hareket."
"Bir de teşekkür olarak bana kendilerini sunmayı teklif ettiler."
"Ne? Duvarları tekrar onların kanlarıyla boyayacağım," dedi Jane hiddetle.

 "Evet," dedi Nicolai, büyük bir kararlılıkla. "Bunu yapabilirim."
"Öyleyse dilini şeytanın ağzına sokma işinde sana başarılar dilerim."



Sıradaysa puan durumu var

Vikitap Puanı:8.6/10
Goodreads Puanı: 3.94/5


Vee benim puanım ise: 4/5






18 Haziran 2016 Cumartesi

Başmeleğin Gözdesi - Nalini Singh | Lonca Avcısı Serisi (Guild Hunter #3) || Kitap Tanıtım - Yorum


                                                     Başmeleğin Gözdesi
                                                            Nalini Singh




Seri: Lonca Avcısı -3
Tür: Fantastik, Doğaüstü Aşk, Macera, Aksiyon...
Sayfa: 385
Basım: Nisan 2016
Yayın: Yabancı










Arka Kapak Yazısı



LONCA AVCISI - 3.Kitap
Nalini Singh meleklerin hüküm sürdüğü, vampirlerin onların sadık hizmetkârları olduğu ve en büyük bedeli masumların ödediği nefes kesici dünyaya geri dönüyor.


Vampir avcısı Elena Deveraux ve sevgilisi, ölümcül Başmelek Raphael New York'a geri döndüklerinde yeni bir tehlikeyle karşı karşıya kalmışlardı... Bir okula saldıran vampirin geride bıraktığı manzara tamamen dehşet vericiydi; ve bu daha bir başlangıçtı. Kana susamış vampirlerin sayısı bir bir artarken şehrin sokakları kana bulanmıştı. Daha da kötüsü Raphael'in kendisi de yavaş yavaş kontrolünü kaybetmeye başlamıştı; gökyüzünü açıklanamayan kara bulutlar kaplamış, yeryüzü sarılmıştı. 


Kehânet ürkütücü bir şekilde gerçekleşiyordu: Hain ve kadim bir ölümsüz diriliyordu. Vahşi rüzgârlar onun adını fısıldıyordu: Caliane. O, oğlu Raphael için geri dönmüştü. Bunun için yolunun üzerinde ne varsa yok etmeye hazırdı, ve yolunun üzerinde tek birisi vardı: Elena, oğlunun yok edilmesi gereken gözdesi...




***






Gelelim benim yorumuma...

     Öncelikle çıkmasını hiç beklemediğim ve sınavlardan dolayı da takip edemediğimden doğum günümde çok değerli bir arkadaşımın hediyesi olarak elime geçti kitap. Bana hayatımın en güzel doğum gününü geçirmemi sağladı. Tüm boyunca kitapla beraber gezdim oturdum. -Hatta kutlama bitse de eve gidip şunu bir an önce okuyabilsem diye geçirmedim değil :D- Tüm arkadaşlarım abarttığımı söylese de -hayır abartmıyorum- seri bu kadarını hak ediyor neticede. Bu yüzden kitabın bendeki yeri ap ayrı.

     Bu kitapta birkaç şey dikkatimi çekti onlardan bahsedeceğim. Birincisi diğer kitaplara nazaran Raphael'in giderek daha çok insana benzemesi -misal, duygularını gösteriş şekli, düşünme şekli, biraz da davranış şekli.- İkincisi Elena'nın duvarlarını Raphael'e karşı tamamen indirmiş olması. Üçüncüsü de meleklerin tam bir cani olmaları.

     Evet üçüncüsü oraya yakışmadı bende farkındayım ama etkisini hala üzerimden atabilmiş değilim. Kitaba -çok net hatırlıyorum- 7 mayısın gecesinde başlayıp 8 mayısın sabahında bitirmiş olmama rağmen üzerinden bir aydan fazla geçmiş olmasına rağmen hala hatırladıkça ürperiyorum desem yeridir.

     Bunda en büyük etken de tabiki Nalini Singh'ın harika bir kalemi ve muazzam bir hayal gücü. Kitabı okumuyor sanki izliyorsunuz olayları. Ben kitabın nasıl bittiğini bile anlamadım. Elimden bırakmadım. İkinci kitapta aradığım atraksiyona tamamıyla bu kitapta doymuş bulunuyorum. 

     Ciddi anlamda dolu dolu bir kitaptı. Hem Raphael'e hem Elena'ya hem aşklarına hem savaşlarına hem... -liste böyle gider- bolca tanıklık ediyorsunuz.

     Başmeleğin Gözdesi sizi severek -bayılarak- okuyacağınız, uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız -kurtulmak istemeyeceğiniz- bir dünyanın içine çekiyor.

     Benden size ufacık bir tavsiye. Kitaba başlamadan derin bir nefes alın. Zira bolca ihtiyacınız olacak.


Serinin diğer yorumladığım kitapları.
1-Meleklerin Kanı
2-Başmeleğin Öpücüğü
3-Başmeleğin Gözdesi



En sevdiğim kısma geçeceğim. -Alıntı kısmına-





Raphael bu eylemindeki sahipleniciliği saklama gereği duymadan eliyle Elena'yı ensesinden
kavradı. "Sen benimsin, Elena. Eğer başka yatakta uyumayı seçersen, seni tutup alıverir ve eve getiririm." 
               Kibirli sözlerdi. Ama Raphael bir başmelekti.

 "Kalbim onun elinde, V. Ona ihanet edecek hiçbir şey yapmam." 
   Vivek, Elena'ya uzun uzun baktı. "Hep merak ederdim bu kalkanı kim delecek diye. Öd koparan bir başmelek olacağı belliydi."

 "Hass.ktir." Elena'ya en yakın üniformalı adam şapkasını çıkarıp taktı ve Elena'nın, köprünün altındaki yemyeşil küçük parka inişine bakakaldı. "Gerçek mi?"
Elena dayanamadı. "Yok, kostüm olsun diye taktım."

 "Gözümü kör edebilirdin."
   Cıva gibi omuz silkti. "İyileşirdim ama deli gibi canın acırdı. Bir sonraki sefer hatılardın."
Elena gözlerini kapatıp ona kadar saydı. "Evet, haklısın," dedi göz kapaklarını kaldırıp.
Zehir gözlerini kırpıştırdı, kirpiklerini tekrar kaldırınca o çizgimsi gözleri büyüdü. "Ağzım açık kalıyor, ne diyeceğimi şaşırıyorum."

 Elena parmaklarıyla Raphael'in ensesindeki saçları okşayarak çenesini ısırdı. "Öyle caka satan hareketler bilmem ben."
"Sen benim eşimsin." Elmacık kemiklerine bir buse kondu. "Her şeyi istediğin biçimde yapabilirsin."

 Uyan da balığa gidelim, Başmelek. Sana nazaran bir bebek kadar aciz olduğumun bilincindeyim. Yine de seninle her fırsatta dans etmekten geri duymadım.

 Bir başmelekle aşık atarak ateşle oynuyorsun.
   Güçlü kollarını boynuna sarıp parmaklarıyla Raphael'in kanatlarının uçlarıyla oynadı Elena. Bilmem, karşılığında aldığım muameleyi seviyorum galiba.

 Ben bir başmeleğim, Elena. Dünyanın bütün uydularını patlatacak kadar gücüm var.

 "Başmelek?"
   Raphael ona döndüğünde gözleri berrak, kristalimsi bir maviydi. "Ne dilersini Lonca avcısı?"
"Bir veda öpücüğü"

 Kendine dikkat et, Raphael. Bir avcıya aitsin.

 Raphael de elleriyle Elena'nın kalçasını sıkıca tuttu. "Seni bu şekilde göre olursa, öldürürüm." 

 "Bunu çocuğumuza saklayacağız" diye mırıldandı Raphael, tekerleklerin üstünde yürütülmek için yapılmış, tahta arıyı eline alıp.
   Elena titrekçe bir kahkaha attı. "Çocuk mu yapacağız yani?"
   Raphael daha önce hiç sormamıştı ama şimdi başını kaldırdı "Bebeğimiz olmasını ister misin, Elena?"
   "Her bir dakika onun için endişelenir, korkardım." Gözlerinin içinde kabuslar belirdi. "Ne büyük bir dehşettir, hayal edemiyorum."
   Raphael, Elena'nın çocukluğunu, masumiyetini bozan kanı düşündü. Ancak tam konuşacakken Elena onu şaşırttı. "Ama sen küçük bir çocuk yaptığımı hayal edebildiğim tek erkeksin. O kadar bıçkın bir hergelesin ki, gözüm arkada kalmaz."

 Knhebek, Raphael.
   Ve Raphael, her ne olursa olsun, tan yerinin soluk ışıkları dünyaya vururken hiçbirşeyin onları yenemeyeceğini anladı. Knhebek, hbeebti.




Sırada puan durumu.

Vikitap Puanı: 9.0/10
Goodreads Puanı: 4.24/5


Vee benim puanım tabiki: 5/5




Melek - L. A. Weatherly | (Melek #1) || Kitap Tanıtım - İnceleme - Yorum


                                                                           
                                                                       Melek
                                                         L. A. Weatherly
                                        En iyi melek, ölü melektir.




Seri:Melek-1
Tür:Fantastik, Romantik
Sayfa:384
Basım:2011
Yayın:DEX








Arka Kapak Yazısı

Willow diğer kızlardan farklı olduğunu biliyor ve bunun tek sebebi araba tamir etmekten hoşlanması değil.
Williow'un bir yeteneği var.
Tek bir dokunuşla insanların geleceklerini görebiliyor, rüyalarına girebiliyor ve umutlarını, pişmanlıklarını bir kitap gibi okuyabiliyor. Bu gücü nereden aldığını ise kimse bilmiyor.
Alex hariç.
Gizemli doğaüstü bir çekicilikliğe sahip olan Alex, Willow'un sırrını biliyor ve onu durdurmak için yola çıkıyor. Willow'un içindeki karanlık güçler, onu tehlikeli ve karşı konulmaz kılıyor.
Alex şimdi can düşmanına aşık olmak üzere...


Gelelim benim yorumuma...

     Kitabı aldığım zamanla okuduğum zaman arasında neredeyse 1-2 ay var. Sürekli ertelediğim bir kitaptı. Kitabın yarısına falan geldikten sonra "Aa, ben bu kitabı nasıl ertelemişim ya tüh!" diye kendime kızdım. Yani sizde böyle düşünüyorsanız yapmayın, bekletmeyin,  yazıktır...

     Benim kitap hakkında ki duygularım şu; evet kitap güzel ama öyle ahım şahım bir yanı yok. Kitapta aksiyon var. Evet fantastikte oldukça iyi işlenmiş. Ancak bunlar bana yetmedi gibi geldi.

     Neyse konu detayına girersek. Kitapta en sevdiğim nokta meleklerin kötü olmasıydı. Çoğu melekli kitaplarda iyilik timsali olduklarından bu kitap da tersi olması farklıydı. Artı 1 puan.

     Söylemeden geçemeyeceğim. Bazı sayfalarda yazara da gıcık olmadım değil. 3 sayfada da konuşmaların hepsini de 'hmm' ile nasıl başlatmayı nasıl becermişse artık. Pes yani. "Artık yeter kes hmm demeyi" diyecek potansiyele çıkmıştım! Neyse!..

     Bu meleklerin kendi dünyaları çökmek üzere olduğu için dünyaya dadanıyorlar ve burada insanların enerjileriyle besleniyorlar. Beslendikleri de yetmiyormuş gibi insanlarda türlü türlü -kanser türleri, kalp hastalığı, sürekli yorgunluk vb.- hastalıklara neden oluyorlar. Hatta tek etkileri de bu değil. İnsanlar üzerindeki bir diğer etki ise meleklere karşı duydukları derin sevgi. Bu duruma da Melek çarpası deniyor ve melekler yalnızca beslendikleri kişiye görünür oluyorlar. Bazı -eğitim almış- insanlar bu melekleri görebiliyor ve onlara karşı savaşıyor. Bu insanlara da MK yani Melek Katili deniyor. Oldukça azınlık bir gruplar ne yazık ki.     

     Karakterlere geçersek Willow oldukça sıradışı bir kız. -azınlık grup olan- arabalarla ilgileniyor. Sevmekle kalmıyor tam bakım bile yapabiliyor. Hatta sesten sorunun nerede olduğunu bile söyleyebiliyor. Aynı zamanda kız medyum. Gücün kaynağını ise -başlarda- kimse bilmiyor. Daha çok kimse -geleceğini okutmayan kimse- ona inanmadığı için sorgulamıyor. 

     Alex... Alex bir MK. Geçmişi acılarla dolu. Çocukluğunu melek katili olabilmek için eğitimler alarak geçirmiş. Bu nedenle de neredeyse hiç okul deneyimi olmamış. CIA 'in melek projesinde çalışıyor. Ona verilen son görev ise Willow'un öldürülmesi yönünde. Ancak Alex bir farklılık olduğunu -daha doğrusu bir yanlışlık olduğunu- düşünüyor ve kızı takibe alıyor. Çok geçmeden meleklerin bu kızdan kurtulmak istemesinin nedeni ortaya çıkıyor ve Alex de Willow'u korumaya karar veriyor. Beraber meleklerden ve melek aşıklarından kaçmaya çalışarak güvenli -sandıkları- yere doğru yolculuğa çıkıyorlar.

     Sonuç olarak kitabın olayı bundan ibaret. Aslında kitabı okurken heyecan hissediyorsun, elinden bırakmak istemediğin zamanlarda oluyor ama kitap bittikten sonra bitiyor o heyecanda. Kitabın sonlarına doğru bazı şeyler oldu bittiye geldi gibi hissettim hatta. Normalde 3 puanlık bir kitap olduğunu düşünüyorum ama extra 1 puanı da -konusu yüzünden- göz önüne alırsak 4 puan veriyorum ben.

     Seriye devam edecek miyim? Evet. Önerir miyim? Ona da Evet.




Alıntı kısmına geçelim.


Alex başparmağıyla hafifçe ağzına vurdu. "Hani lisede, herkesin resminin olduğu şu kitap var ya."
"Yıllık," dedim.
     
 Ansızın uzanıp Willow'a dokunmak, parmaklarını onun parmaklarına kenetlemek ya da saçlarını okşamak istedi.
-Ne kadar masumlar...-

 Alex şaşırmıştı. "Tabii güzelsin. Seni ilk gördüğümde, üzerinde pembe bir pijama altıyla gri bir tişört var ve kahve yapıyordun... Gözlerimi senden alamadım."

 "Sen kilisede ki bağlantı noktamızsın," dedi Alex.
Jonah başını salladı. "Sen de... katilsin."

 Güçlükle yutkunarak parmağımla dudağına dokundum. "Beni çok mutlu ediyorsun ve tek istediğim hayatımın geri kalanını seninle geçirmek, demeyi öğretebilir misin?"
Alex'in gözlerindeki bakış o kadar tatlıydı ki bayılacağımı hissettim. "Sana daha önce öğretmiştim, anımsadın mı?" dedi. Başını eğip beni öptü ve dudaklarını dudaklarımdan ayırmadan konuştu. "Te amo, Willow."




Son olarak da puan durumu...

Vikitap Puanı: 7.5/10
Goodreads Puanı: 3.90/5
1000kitap Puanı: 6.90/10



Vee benim puanım da: 3/5




15 Haziran 2016 Çarşamba

Kış Güneşi - Jennifer L. Armentrout | (Frigid Serisi #1) || Kitap İnceleme - Yorum


                                                                        

                                                               Kış Güneşi
                                             Jennifer L. Armentrout




Seri: Frigid-1
Tür: Romantik, komedi
Sayfa: 316
Basım: Nisan 2014
Yayın Evi: Dex









Arka Kapak Yazısı

   Yirmi bir yaşındaki Sydney, Kyler'a ezelden beri aşık. Ne yazık ki Kyler onu atlıkarıncadan ittiği ve de karşılığında Kyler'a çamur yedirdiği günden beri sıkı dostlar.
   Kyler tam bir çapkın, bir kızın yanında iki geceden fazla duramıyor. Syd kendini gittikçe daha kötü hissediyor. Ancak okuldaki son yılda duygularını itiraf ederek ilişkilerini berbat etmek istemiyor. 
   Kyler'ın gözünde ise Syd hep ulaşılmaz bir noktada, adete mükemmelliğin simgesi. Syd'in ona hayatta bakmayacağını düşünüyor.
   Bir gün Kyler'ın dağ evine kayak tatiline gidiyorlar ve bütün saklı duygular gün ışığına çıkıyor. Ama küçük bir sorun var. Kötü bir sürpriz onları bekliyor.


Gelelim benim yorumuma...

  Jennifer L. benim favori yazarlarımdan birisidir. Yazdığı tüm kitapları istisnasız alır okurum diye düşünüyorum. Aynen bu kitapta da öyle oldu. Yazarın adını gördüğüm gibi aldım kitabı. Sonra arka kapak yazısını okudum ve oldukça eğlenceli geldi konusu. Tam çerezlik bir kitap olarak düşündüm ve okumaya başladım.

   Sydney atlı karıncada Kyler'ın elini tutmak istemesinin üzerine Kyler'ın onu atlıkarıncada itip onda bit olduğunu söyledikten sonra evvelsi gün Sydney'in Kyler'ın kafasını çamura sokmasından beri çok yakın iki arkadaşlar. 


"İnsanlar nasıl bu kadar yakın arkadaş olduğumuzu anlayamıyorlar. Ben bile anlayamıyorum. Birlikte takılan bir aslan ve yırtıcının elinden kaçma ihtimali sıfır olan yaralı bir ceylan gibiydik. Yaralı ceylan bendim." -Sydney.


   Sydney Bell, Kyler'a -en yakın arkadaşına- aşık. Hem de ne aşık. Sırf onu kaybetmeyi göze alamadığı için duygularını ona söylemiyor. Ve onu başka kadınlarla her gördüğünde acı çekmeye dayanmaya çalışıyor.

   Kyler, Sydney'i bir mükemmellik abidesi olarak görüyor. Kendisinin -aslında dünya üzerindeki hiç kimsenin- ona yakışmayacağını düşünüyor. O, onun için el değmemiş, saf ve dokunulmazdı.

   Hep yaptıkları gibi arkadaş gruplarıyla Kyler'ın dağ evine gitmek için yola çıkıyorlar ancak o sıralarda da Batı Virginia kötücül bir kar fırtınasının tehdidi altında.

   Ancak çoktan Kyler ve Sydney dağ evine varmış ama arkadaşları kar fırtınasından dolayı geride kalıyor. 

   Dağ evinde mahsur olunan 3 günde neler olmuyor ki! Oldukça sıcak ve samimi sahneler. Özellikle sıklıkla karşılaştığımız şömineli sahneler... Söylemeden edemeyeceğim. 



Tıpkı bunun gibi ^^
   Dağ evine vardıklarından itibaren Sydney'in çabalamaları ancak Kyler'ın, kaybetme korkusuyla Sydney'in yaptığı tüm çabalarını ve yaptıklarını reddetmesi insanı sinir eden cinstendi. Emin ki bu şekilde hisseden bir ben değilim. Eğer okursanız anlayacağınıza eminim. 


   Ek olarak Kyler'ın dövmelerinin anlamlarına ve yapılış amaçlarına bitmiş bulunmaktayım.

   Sonuç olarak ben oldukça eğlenerek okudum kitabı. Sonu tahmin edilebilir ama kendini okutan bir kitaptı. Sıkılmadan okuyacağınız bir kitap. Daha yukarlar da yazdığım gib Jennifer L. benim favori yazarlarımdan. Kalemi de akıcı ve rahat okunabilir bir cinsten. Yani demem o ki, can sıkıntısına bire bir tanımına uygun bir kitap.


   PS: Genellikle sonda olur biliyorum ama ben buraya uygun gördüm! -Vay ne artistlik yaptım be *.*- 

   Kitapla alakalı küçük bir araştırma yaptım -sizde yaparsanız görebilirsiniz-. Bu serinin ikinci kitabı 2015'de basılmış ancak henüz Türkçe çevirisi yapılmamış. İkinci kitapta da Andrea ve Tanner hikayesini anlatmış Jennifer L. Umarım o da yakın bir zamanda gelir...
   Birde seri ismine el atacağım. Seri adı: Frigid. -bu açıklamayı belki bilmeyen ya da unutan olmuş olabilir diye yazıyorum ¨.¨- Frigid (cinsel yönden) soğuk ya da cinsel ilişkiden zevk almayan kişilere söyleniyor. Kış Güneşi'nde de bir kısımda bu konu oluyor. Oraya atıf yapılmış yani... -Ne gereksiz bir bilgi verdim. Neyse belki birine yardımcı olmuştur. (Neyse... ~.~)-






Alıntı kısmına geçelim.


Her seferinde artık sonun geldiğini düşünerek ödüm kopuyordu. Bana daha fazla sabredemeyeceğini, kızlardan ve partilerden burasına kadar geldiğini, bensiz hayatının binlerce kez daha iyi olduğunu keşfedeceğini ve hayatımdan çekip gideceğini düşünürdüm. En sonunda bu bir gün olacaktı. Bunu biliyordum.


 Bana gülümsedi. "Sana ne vereyim tatlım?"
Şişede 'beyin' satılmadığına göre ona en yakın şeyi seçtim. "Bir shot Jose alabilir miyim?"

 Açlıktan kendi kolumu kemirmeme bir adım kalana dek kendimi odama kapatıp dışarı çıkmadım.

 "Sanırım hayatın az önce bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Hiç hoş değildi."

 Ben hayalimin bile alamayacağı kadar büyük bir öküzdüm.


 Syd'in 'boy fakirliği' tamamen annesinin mirasıydı.


Son olarak da puan durumu:
Vikitap Puanı: 7.2/10
Goodreads Puanı: 3.8/5
1000kitap puanı: 7.7/10


Veee benim puanım da: 3.5'den 4 




14 Haziran 2016 Salı

Aşka Karşı Koyma - Samantha Grace | Beau Monde #4 || Kitap Tanıtım-Yorum


                                                      
     Aşka Karşı Koyma

                                                        Samantha Grace



Seri: Beau Monde-4

Tür: Romantic, Historical Romance
Sayfa: 312
Basım: Mayıs 2014
Yayın Evi: Aspendos





Arka Kapak Yazısı


ÇIPLAK GERÇEK
Leydi Vivian Worth bir hanımefendi gibi davranmasını çok iyi biliyor. Ama etrafta kimse yokken uygun tavırlar takınmak sadece aptallık. Neden yüzmek için kombinezonuna kadar soyunmasın ki? Nişanlısı onunla tanışmak için geldiğinde, Vivi tam bir hanımefendi gibi vakur, kibar, uysal davranacak. Yani ağabeyinin adama söz verdiği her şey olacak. Ama o zamana kadar, özgürlüğünün tadını çıkaracak.

AÇIĞA ÇIKAN KEŞİF
Çiçeği burnunda Foxhaven Dükü Luke Forest'ın ne mirası ne de onunla birlikte gelen gelini umrunda. Macera ve heyecan istiyor, tıpkı biraz evvel karşılaştığı su perisi gibi. Çıplak yüzen bu fingirdek kadının müstakbel gelini olduğunu öğrendiğinde, Leydi Vivian'a başka koca bulma planını tekrar düşünür. Çünkü bu hayat dolu kadını başka bir adamın kollarında düşünmek, onu delirtmek ya da mihraba götürmek için yeterli.



Gelelim benim yorumuma...
   Öncelikle belirtmem gerekiyor. Kitabı bir serinin parçası olarak bilmiyordum. Buradan ilk kitap alışverşime bakarsanız ne dediğimi anlarsınız. Küçük bir araştırmamdan sonra aslında ilk kitabını okumuş olduğum bir serinin 4. kitabı oluyor Aşka Karşı Koyma. Yani aradaki 2. ve 3. kitabı henüz okumadım ancak onları da alınacaklar listeme eklemiş durumdayım.

   Yoruma geçelim artık. Zaten arka kapakta olayın çoğu anlatılmış. Bir tek konuşmaları okusanız kafi diyebilirim. Gene de eğlenceliydi. Leydi Vivian 7 yaşında ailesini bir kazada kaybetmiş ve abisi tarafından büyütülmüş. Ancak abisi evlenince yengesi yüzünden kuzeninin evine yollanmış.

   Foxhaven Dükü Luke ise macera ve heyecanı servetiyle beraber gelen bir geline değişmek istemiyor. Ancak çıplak yüzen bir su perisinin müstakbel eşi olduğunu öğrendiğinde ise bir şeyler değişmeye başlıyor. Ancak Luke biraz inatçı. Güzelliğinden büyülenmiş olsa da Vivian'dan kurtulmakta kararlı. Ona koca bulacak kadar. Ne kadar kabul etmek istemese de onu gölde gördüğünden beri bir şeyler değişmeye başlamıştı.

   Yazarın kalemi rahat ve akıcı. Alçak Adam kitabını da severek okumuştum. Bunu da severek okudum. Sevmediğim demeyeyim de hoşlanmadığım tek yeri sanki olaylar ilerliyor ilerliyor ama bir yer de bir heyecan düşmesi oldu bende. Gene de sıkılmadan bir günde bitirdim. 

   Sonuç olarak romantik ve sıcak bir kitaptı. Tamam. Elinizden bırakmak istemeyeceğiniz bir kitap değil. Yani demem o ki kitabı okurken "İnanamıyorum. Ee sonra ne olacak?" tarzında cümleler söylemezsiniz. Ama boş geçen bir günü doldurmak için ideal kitaplardan bir tanesi kendisi.


Alıntı kısmıyla devam edelim...

Luke:
Su perisi misiniz, yoksa aşırı faal hayal gücümün bir oyunu mu?

 Vivian:
          O zaman ben onları sizden koparmadan önce ellerinizi üzerimden çekin.

 Vivian:
           "İki kişilik oyun bu," dedi Vivian."Siz bana dokunursanız ben de size dokunurum."

 Drew:
          Luke'un kardeşi sandalyesinde zıpladı ve sonra Lana'ya doğru inanmaz gözlerle baktı. "Tanrı aşkına, fıstığım. Bana çimdik mi attın?"

 Luke:
          Yüce İsa, masumiyeti kendisini zamparaların en kötüsü gibi hissettiriyordu. Aklından geçen her düşünce müstehcendi. 

 Luke:
"Sadece sen bir hayvanın duygusal durumu ile ilgilenirsin." Luke sıkıca sarıldı ve burnunun ucundan öptü. "Bir de sana neden delice âşık olduğumu merak ediyorsun."


Son olarak da puan durumu:
Vikitap puanı: 7.1/10
Goodreads puanı: 3.75/5


Ve benim puanım: 3/5



11 Haziran 2016 Cumartesi

Meleklerin Kanı - Nalini Singh | Lonca Avcısı Serisi (Guild Hunter #1) || Kitap Tanıtım - İnceleme - Yorum


                     Meleklerin Kanı (Angel's Blood)
                                                  Nalini Sighn 



Seri: Lonca Avcısı-1

Tür: Paranormal aşk, Fantastik, 
Sayfa Sayıs: 467
Basım: Eylül 2012
Yayın Evi: Artemis








Arka Kapak Yazısı:

New York Times çoksatarı yazar Nalini Singh, meleklerin vampirlere hükmettiği, kana susamış yaratıklarla dolu ama bir o kadar da baş döndürücü bir dünyanın kapılarını aralıyor...
Ölmeden önce göreceğiniz son şey, onun gözleri olacak. 

Vampir avcısı Elena Deveraux, işinde en iyisi olduğunu biliyordu. Ancak yeni görevi için doğru kişi olup olmadığından emin değildi. Üstelik öldürücü bir güzelliğe sahip ve hiçbir ölümlünün kızdırmak istemeyeceği Başmelek Raphael tarafından görevlendirilmişti. Elenanın başarısızlık gibi bir seçeneği yoktu. Görevi imkansız olsa bile. Bu kez peşine düştüğü kişi, yoldan çıkmış bir vampir değil, yoldan çıkmış bir başmelekti. Elena, kendini daha önce benzeri görülmemiş bir cinayetler zincirinin tam ortasında bulacak ve tutkunun tehlikeli uçurumlarına doğru çekilecekti. Bu av onun sonunu getirmese bile, Raphaelin baştan çıkarıcı dokunuşlarına kendini teslim etmesi, Elenanın hayatının en büyük hatası olabilirdi. Çünkü başmelekler, ölümlü oyuncaklarıyla oynarken onları fark etmeden kırabilirdi.


Gelelim benim yorumuma...

   Kızımız bir doğuştan avcı. Elena vampirleri avlıyor ve -öldürmüyor sadece sahiplerine- meleklere teslim ediyor. Ve oldukça da yetenekli bir avcı kendisi. 
    Mütevazi bir hayat -artık ne kadar mütevazi olabilirse- yaşayıp işine gücüne bakarken bir gün başmelek Rapheal onunla görüşmek için huzuruna çağırıyor. Olaylarda burada başlıyor... 

   Kitaptaki ortama biraz dokunmak gerekirse, sıradışı bir kitap olmasının bir nedeni de şuradan kaynaklanıyor; dünyayı yönetenler baş melekler. Bir hiyerarşi düşünün. En başta başmelekler, altında melekler, onun altında vampirler, onun altında lonca avcıları ve en son olarak da insanlar yer almakta. Yalnız başmelekler tanrı olarak görülmüyor. Bir kral, hükümdar gibi kendi toprakları olarak belirledikleri yerleri yönetiyorlar. Ve olayın geçtiği yer -yani Raphael'in yönettiği yer- New York.

   Kitapla mütevazi bir internet sitesinde karşılaştım. Gece saati olduğundan da gidip alamayacağım için internetten okumaya başladım ve uykusuz bir geceyle kitabı bitirdim. Bitirdiğim de ise nefret ettim. Ama neden? Çünkü böyle bir kitabı şans eseri ele geçirmek ve bir gece de onu bitirerek kendimi yalnız hissetmeme neden olmuştu. Düşünün sizi harika bir hayali dünyaya sokuyor ve bir gece sonra puf bitiyor. -Tabi elbette bitecek buna bir şey demiyorum.Ama işte açıklanamayan duygular...-
   Tabii bir kez okumak yetmediğinden -ayrıca işaretleme de yapamadığımdan- tekrar bir geri dönüş yapmıştım. 

   Gerçekten fantastik ve aksiyon dolu bir kitaptı. Özellikle babasından çokça nefret ettim. Eğer okumuşsanız yada okursanız beni anlayacağınıza eminim. 


   
   En etkilendiğim yan karakter -gerçi ona yan karakter demek bana göre hakaret ya neyse...- ise Dmitri'ydi. Kitapta en çok da Dmitri ile Elena'nın diyologları beni çekti diyebilirim. Güçlü ve seksi bir vampire kim karşı koyabilir ki... Özellikle de kokusu çikolata ve şampanya gibiyse...



   Neyse sonuç olarak bakıldığımız da son derece sıradışı bir dünyaya adım atmışken devam etmemek için herhangi bir sakınca görmüyorum. Eğer okumayan yada okumayı düşünüp de adım atamayanlar varsa durmadan, vakit kaybetmeden yumulun kitaba...

   Bir de elimde bu kitap olmasına rağmen ciltlisini de alsam mı almasam mı diye çok düşündüm. Yani netice de biraz oburluğa giriyor. -Aa bak benim elimde var ama gidip gene alıcam tarzı yani- Gene de ciltli seriyi bozmamak adına alacağım. Netice de kitaplar konu olduğunda oldukça oburum ¨~¨


  
      Ve sıraa alıntılar kısmına geliyor... -En sevdiğim ^.^ -


"Bana gül göndermiş."

Hattın diğer ucundan, hayal kırıklığını belirten bir hırlama geldi. "Hayatım, nadiren randevuya gittiğini biliyorum ama o şeyleri sokak köşelerinde beş papele satıyorlar."
"Kristalden yapılmış." Elena konuşurken, kristal gülün ışıltılarından gözünü alamıyordu. "Ay, olamaz."
"Ne olamaz?"
Elena ağzı açık bir halde en yakın çekmeceye uzanıp fazla hafif olduğu için nadiren kullandığı ince keskiyi aldı ve gülün sapındaki bir bölgeyi hafifçe kazımaya çalıştı. Bıçak işlemiyordu. Sonra bıçağı tersine sürttü ama bu kez gül 'çizilmelere dayanıklı' bıçağı çizdi. "Ay olamaz."
"Ellie, neler olup bittiğini hemen anlatmazsan yemin ederim seni eşek sudan gelene kadar döverim. Ne oluyor? Kan emen mutant bir gülmüymüş?"
Elena kahkahasını tutup elindeki tarif edilmez güzellikteki şeye baktı. "Kristal değilmiş."
"Kübik zirkon mu? diye sordu Sara kuru kuru. "Ay, dur bir dakika, yoksa plastik mi?"
"Elmas."
Ölüm sessizliği.

Sonra öksürük.

Oyun mu oynamak istiyorsun Melek Çocuk? Haydi oynayalım. Beni bul.                                                                                                                       

 Dmitri:
"Ama bir sanatçının elinde bütün acılar zevke dönüşür."

  Kan. Kendini öldürtmeye mi çalışıyordu? "Özür dilerim. Akşam... yemeğini böldüm."
  Dmitri sırıttığında, Elena'nın orada olduğunu bildiği sivri dişlerini göstermedi. "Telafi etmek için kendini mi öneriyorsun?"

"Başka birini seçersen Elena... Ona yapacakların insanlık tarihinin en büyük kabusu olur."

Elena gözlerini açmaya yeltendiyse de başaramadı. Zihin sesi her ne kadar güçsüzse de dik başlıydı. Vampir olmak istemiyorum. Kan emmek bana göre değil.

 Bu bir ölümse Lonca Avcısı, o zaman seninle öteki tarafta görüşeceğiz.


Son olarak puan sıralamasına bakalım.
Vikitap Puanı: 8.4/10
Goodreads Puanı: 4.12/5
1000Kitap Puanı: 8.6/10


Ve benim puanım... 5/5