11 Haziran 2016 Cumartesi

Meleklerin Kanı - Nalini Singh | Lonca Avcısı Serisi (Guild Hunter #1) || Kitap Tanıtım - İnceleme - Yorum


                     Meleklerin Kanı (Angel's Blood)
                                                  Nalini Sighn 



Seri: Lonca Avcısı-1

Tür: Paranormal aşk, Fantastik, 
Sayfa Sayıs: 467
Basım: Eylül 2012
Yayın Evi: Artemis








Arka Kapak Yazısı:

New York Times çoksatarı yazar Nalini Singh, meleklerin vampirlere hükmettiği, kana susamış yaratıklarla dolu ama bir o kadar da baş döndürücü bir dünyanın kapılarını aralıyor...
Ölmeden önce göreceğiniz son şey, onun gözleri olacak. 

Vampir avcısı Elena Deveraux, işinde en iyisi olduğunu biliyordu. Ancak yeni görevi için doğru kişi olup olmadığından emin değildi. Üstelik öldürücü bir güzelliğe sahip ve hiçbir ölümlünün kızdırmak istemeyeceği Başmelek Raphael tarafından görevlendirilmişti. Elenanın başarısızlık gibi bir seçeneği yoktu. Görevi imkansız olsa bile. Bu kez peşine düştüğü kişi, yoldan çıkmış bir vampir değil, yoldan çıkmış bir başmelekti. Elena, kendini daha önce benzeri görülmemiş bir cinayetler zincirinin tam ortasında bulacak ve tutkunun tehlikeli uçurumlarına doğru çekilecekti. Bu av onun sonunu getirmese bile, Raphaelin baştan çıkarıcı dokunuşlarına kendini teslim etmesi, Elenanın hayatının en büyük hatası olabilirdi. Çünkü başmelekler, ölümlü oyuncaklarıyla oynarken onları fark etmeden kırabilirdi.


Gelelim benim yorumuma...

   Kızımız bir doğuştan avcı. Elena vampirleri avlıyor ve -öldürmüyor sadece sahiplerine- meleklere teslim ediyor. Ve oldukça da yetenekli bir avcı kendisi. 
    Mütevazi bir hayat -artık ne kadar mütevazi olabilirse- yaşayıp işine gücüne bakarken bir gün başmelek Rapheal onunla görüşmek için huzuruna çağırıyor. Olaylarda burada başlıyor... 

   Kitaptaki ortama biraz dokunmak gerekirse, sıradışı bir kitap olmasının bir nedeni de şuradan kaynaklanıyor; dünyayı yönetenler baş melekler. Bir hiyerarşi düşünün. En başta başmelekler, altında melekler, onun altında vampirler, onun altında lonca avcıları ve en son olarak da insanlar yer almakta. Yalnız başmelekler tanrı olarak görülmüyor. Bir kral, hükümdar gibi kendi toprakları olarak belirledikleri yerleri yönetiyorlar. Ve olayın geçtiği yer -yani Raphael'in yönettiği yer- New York.

   Kitapla mütevazi bir internet sitesinde karşılaştım. Gece saati olduğundan da gidip alamayacağım için internetten okumaya başladım ve uykusuz bir geceyle kitabı bitirdim. Bitirdiğim de ise nefret ettim. Ama neden? Çünkü böyle bir kitabı şans eseri ele geçirmek ve bir gece de onu bitirerek kendimi yalnız hissetmeme neden olmuştu. Düşünün sizi harika bir hayali dünyaya sokuyor ve bir gece sonra puf bitiyor. -Tabi elbette bitecek buna bir şey demiyorum.Ama işte açıklanamayan duygular...-
   Tabii bir kez okumak yetmediğinden -ayrıca işaretleme de yapamadığımdan- tekrar bir geri dönüş yapmıştım. 

   Gerçekten fantastik ve aksiyon dolu bir kitaptı. Özellikle babasından çokça nefret ettim. Eğer okumuşsanız yada okursanız beni anlayacağınıza eminim. 


   
   En etkilendiğim yan karakter -gerçi ona yan karakter demek bana göre hakaret ya neyse...- ise Dmitri'ydi. Kitapta en çok da Dmitri ile Elena'nın diyologları beni çekti diyebilirim. Güçlü ve seksi bir vampire kim karşı koyabilir ki... Özellikle de kokusu çikolata ve şampanya gibiyse...



   Neyse sonuç olarak bakıldığımız da son derece sıradışı bir dünyaya adım atmışken devam etmemek için herhangi bir sakınca görmüyorum. Eğer okumayan yada okumayı düşünüp de adım atamayanlar varsa durmadan, vakit kaybetmeden yumulun kitaba...

   Bir de elimde bu kitap olmasına rağmen ciltlisini de alsam mı almasam mı diye çok düşündüm. Yani netice de biraz oburluğa giriyor. -Aa bak benim elimde var ama gidip gene alıcam tarzı yani- Gene de ciltli seriyi bozmamak adına alacağım. Netice de kitaplar konu olduğunda oldukça oburum ¨~¨


  
      Ve sıraa alıntılar kısmına geliyor... -En sevdiğim ^.^ -


"Bana gül göndermiş."

Hattın diğer ucundan, hayal kırıklığını belirten bir hırlama geldi. "Hayatım, nadiren randevuya gittiğini biliyorum ama o şeyleri sokak köşelerinde beş papele satıyorlar."
"Kristalden yapılmış." Elena konuşurken, kristal gülün ışıltılarından gözünü alamıyordu. "Ay, olamaz."
"Ne olamaz?"
Elena ağzı açık bir halde en yakın çekmeceye uzanıp fazla hafif olduğu için nadiren kullandığı ince keskiyi aldı ve gülün sapındaki bir bölgeyi hafifçe kazımaya çalıştı. Bıçak işlemiyordu. Sonra bıçağı tersine sürttü ama bu kez gül 'çizilmelere dayanıklı' bıçağı çizdi. "Ay olamaz."
"Ellie, neler olup bittiğini hemen anlatmazsan yemin ederim seni eşek sudan gelene kadar döverim. Ne oluyor? Kan emen mutant bir gülmüymüş?"
Elena kahkahasını tutup elindeki tarif edilmez güzellikteki şeye baktı. "Kristal değilmiş."
"Kübik zirkon mu? diye sordu Sara kuru kuru. "Ay, dur bir dakika, yoksa plastik mi?"
"Elmas."
Ölüm sessizliği.

Sonra öksürük.

Oyun mu oynamak istiyorsun Melek Çocuk? Haydi oynayalım. Beni bul.                                                                                                                       

 Dmitri:
"Ama bir sanatçının elinde bütün acılar zevke dönüşür."

  Kan. Kendini öldürtmeye mi çalışıyordu? "Özür dilerim. Akşam... yemeğini böldüm."
  Dmitri sırıttığında, Elena'nın orada olduğunu bildiği sivri dişlerini göstermedi. "Telafi etmek için kendini mi öneriyorsun?"

"Başka birini seçersen Elena... Ona yapacakların insanlık tarihinin en büyük kabusu olur."

Elena gözlerini açmaya yeltendiyse de başaramadı. Zihin sesi her ne kadar güçsüzse de dik başlıydı. Vampir olmak istemiyorum. Kan emmek bana göre değil.

 Bu bir ölümse Lonca Avcısı, o zaman seninle öteki tarafta görüşeceğiz.


Son olarak puan sıralamasına bakalım.
Vikitap Puanı: 8.4/10
Goodreads Puanı: 4.12/5
1000Kitap Puanı: 8.6/10


Ve benim puanım... 5/5 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder